ortaokul yıllarımızın melankolik zamanlarında, "ben sana mecburum" dizesiyle tanıştığımız yazardır. bu dize öyle işler ki kanımıza, bir süre sonra aşartırır buluruz o büyüleyici şiiri ve şairi. bizi kendine esir eden mısralarla; bağımlılık yaratır kitapları...
adını söylerken dikkat ettirir bize "t"leri üzerine, bir iki mısrasıyla gönlümüzü çeler bu insan.
çocuklarımıza yeni eserlerini veremeyecek de olsak, yazdıkları o kadar köklü ve derindir ki, nesiller boyu dökülecektir her aşığın dudaklarından şiirleri...
edebiyatın hemen her dalında eser vermiş, ama bunu deneyen pek çoklarının aksine başarılı da olmuş olan usta. şiirleriyle hüzünlenmeyecek, "hangi" serisinden etkilenmeyecek, romanlarıyla sunduğu o bambaşka alemde kaybolmayacak yoktur sanırım aramızda. paris'i, belki de on altısında kendisine hapsi reva görmüş ülkesine benzemeyişinden, kendinden bir parçaymışçasına seven ve eserleriyle tutkusunu bize de hissettiren, ölümü kendini unutturmayacaklardan.
izmir atatürk lisesinde okurken yan okulundaki bir kıza aşık olup ona yazdığı mektupta bulunan nazım hikmet şiiri yüzünden, dönemin okul yönetimi tarafından okuldan atılmış ve izmir atatürk lisesinin tarihinde okuldan atılan tek öğrencisi olma sıfatını kazanmış, üstün yetenekli şairdir.
kendisi müthiş bir şairdi,,, bir çok şiirini lise yıllarımda ezberleme hevesindeydim bendeniz. ölümüne çok üzülmüştüm, büyük değerdi. ''ne kadınlar sevdim zaten yoktular''...
cumhuriyet'e ve atatürk'e gönülden bağlı bir yazardı. hatta atatürk adının dillere pelesenk edilmesine ve sözüm ona atatürkçü'lerin pıtrak gibi çoğalmasına inat, yazılarında hemen hemen hiç "atatürk" adını anmaz, o'nu "gazi" ya da "mustafa kemal" olarak tanımlardı. kendisi aynı zamanda türk dilinin yılmaz savunucularındandır. paris'te tam bir bohem hayatı yaşarken, bir anda fransızca düşünüp, duygularını fransızca ifade etmeye başladığını, hatta daha da acısı fransızca şiirler yazmaya başladığını görerek, paris'i terketmiş ve yurda dönmüştür. türkiye'deki kolej sistemine de karşı çıkan ilk isimlerden biridir. yerinde bir tespiti de vardır: kolejde okuyan erkek çocuklarının sokaktaki hayatla iç içe yaşadıkları için türkiye gerçeklerine daha kolay uyum sağladığını, ancak dört duvar arasındaki genç kızların, idealist kolej eğitiminin ardından toplumla bir türlü barışamadığını ve mutsuz olduğunu söyler.
sadri alışık'ın kayınbiraderi ve çolpan ılhan'ın ağabeyidir.
umarım bir gün trt 2'deki programları dvd olarak, cumhuriyet'teki yazıları da kitap olarak hazırlanarak satışa sunulur. o'nu her kuşaktan türk'ün tanımasında sayısız fayda vardır.
şairler, halklarının ümitsizce aradığı sözcükleri bulanlardır. kim nasıl hatırlarsa hatırlasın, ama bu ülkenin sokaklarındaki insanlar, hiç şiir okumaz dedikleriniz bile, attilâ ılhan'ı o en amansız aşklarına sözcükler bulan adam olarak hatırlayacaktır. sevgililere bırakılan işaretli mendiller gibi temiz ve kıymetli bu şiirleri, bir daha görülmeyecek sevgililerin fotoğrafını saklar gibi iç cebinde saklayacaktır. sonradan bakkal olsa da, bir gişe kabininde tıkılıp kalsa da, çoluk çocuk sahibi mazbut bir kadına dönüşse veya araba taksiti ödeyen bir noter memuru olsa da, vaktiyle yaptığı bir aşk deliliğini, insan olduğunun ispatı olan o günleri hatırlarken muhakkak bu hatıralara bir attilâ ılhan dizesi iliştirecektir.
bir komi çocuğun, arka cebinden çıkardığı tarakla saçlarını tarayıp köşe başında âşık olduğu kızı beklerken içinden ezberlediği ve tek kozu olan bir aşk şiirinin sahibi olmaktan daha güzeli var mıdır?
bu ülkede, bu dilde, biri birine âşık olduğu her gün attilâ ılhan, o hop eden içlerle, boşalıveren dizlerle, telefon başında beklenen gecelerde, doluveren gözler ve o en gizli öpüşmelerde... aşkla birlikte yaşayacaktır.
büyük bir şair olmasının yanısıra, cumhuriyetin yetiştirdiği en iyi bir düşünce adamlarından biri. kemalizmin en büyük süngüsünün tam bağımsızlık olduğunu savunan yazarın sinema ve televizyon için yazılmış senaryoları da vardır.
lütfü akad'ın yönettiği ve başrollerini sadri alışık'la çolpan ılhan'ın oynadığı yanlızlar rıhtımı türk sineması'nın en özgün ve başarılı filmlerinden biridir. trt için çekilen kartallar yüksekten uçar dizisinin senaryosu da attila ılhan'a aittir.
ölümünden önceki yıllarda özellikle avrupa birliği ve türk dış politikaları hakkında çok anlamlı ve önemli verilere de dayanarak toplumu aydınlatan ünlü edebiyat adamı ve düşünür.
23 şubat 1978 de cemil meriç in "çizgiye gelmeyen deli dolu bir adam. hiç birimiz söyleyemedik onun söylediklerini. sağ da sol da rahatsız oluyor" şeklinde değerlendirdiği ve kemal tahir in kendisine polis dediği zamanlarda cemil meriç ile arasını bozulmasına sebep olan düşünce adamı.
mustafa yıldırım'ın türkiye'deki sivil toplum örgütleri hakkında yazdığı 'sivil örümceğin ağında' adlı kitap hakkında yaptığı 'tokat gibi gibi kitap' açıklamasıyla aforizmanın doruklarında olduğunu gösteren yazar...
"lisede sophokles okuduk , klasik türk musikisine sövmeyi , divan şiirini hor görmeyi , buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klasiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik.
sanki sinan leonardo'dan önemsiz , mevlana dante'den küçüktü , itri ise bach'ın eline su dökemezdi.
aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk , ulusal bileşim arama yerine hazır bileşimler aktarmak hastalığımız tepmişti ."
okunması mecbur şairlerdendir kendisi. lakin onu geç keşfedip şiirleriyle daha sıcak iken tanışmadığımızın ezikliği içerisindeyiz belkide. daha ortakokulu yeni bitirip aşk meşk olaylarına girişen her aşk eziğinin elinde olduğu ben sana mecburum ya da yağmur kaçağı şiirleriyle tanıyıp sevdik onu. ve bu bir kaç şiirle sınırlı kalıp onun ne kadar da büyük bir üstad olduğu kazınmadı beynimize. ne zaman bir olgunluğa erdik ve edebiyatla azbuçuk tanıştık "keşke" demeye başladık her okuyuşta. evet, keşke böyle değerleri daha sıcakken keşfedip farkına varsak.
attİl İlhan hayatı: 15 haziran 1925 tarihinde menemen (İzmir) de doğdu. İzmirde karşıyaka cumhuriyet İlkokulu ve karşıyaka ortaokulunu bitirdi. İzmir atatürk lisesinde öğrenci iken, türk ceza kanununun 141. maddesine aykırı davranma savıyla tutuklandı, okulundan uzaklaştırıldı. danıştay kararı ile yeniden öğrenim hakkı kazanarak İstanbul işık lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi hukuk fakültesinde başladığı yüksek öğrenimini yarıda bırakarak 1949-1965 arasında aralıklı olarak altı yıl pariste yaşamını sürdürdü. dönüşünde gazetecilik, yayın yönetmenliği, yayın danışmanlığı, yazarlıkla yaşamını kazandı. yeni edebiyat,yücel, genç nesil, fikirler, varlık, aile, yirminci asır, seçilmiş hikâyeler, kaynak, ufuklar, mavi, yeditepe, dost, yelken, ataç, yön, milliyet sanat, sanat olayı dergilerinde şiirleri yayınlandı. garip ve İkinci yeni şiirine karşıydı. mavi dergisinde maviciler diye bilinen toplumsal gerçekçilik akımının sözcüsü oldu. Şiiri başlangıçta nâzım hikmet ve halk şiirinin biçimsel özelliklerinden etkiler taşıyordu. zamanla taşkın, çarpıcı, belleklerde kolay yer eden imgelerle örülü, toplumsallaşmış bireyi temel alan, kimi zaman öykülemeye dayalı, divan şiiri olanaklarından da yararlanmayı bilen, duyarlılığı yüksek bir nitelik kazandı. Şiir anlayışı attilla İlhan’ın aşırılık tehlike ve film kahramanlığına düşükün olan taşkın mizahçı, başlangıçtan bu yana oldukça değişik havalar içinde olarak şiir, roman ve eleştirilerine yansımıştır. İlk şiirinde, heves ve kaprislerini bol bol açığa vurduğu için gerilim hallerine, ölüm, katil, tevkif, kavga, gece baskını, ihtilal, intihar konu ve sahnelerine daha sık rastlanır. bu hal, daha biraz ölçülü olarak, şiir ve romanlarında bu güne kadar devam eder. attilla İlhan, yine bu mizahçıdan olacak, şiirimizde “ben” ini en fazla öne süren bir şairdir. “ben” e (ego) tanzimat döneminin abdulhak hamid’in de ve daha büyük yoğunlukla necip fazıl kisakÜrek’te rastlanılır.
''ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir'' gibi hatırlıyorum
bi de başka bi şiir vardı ama şairi öyle uzak...
''yok olan kentleri gizleyen neydi
ama yoklar işte
ben senin şiirini yazmaya kalktım
yok olmadan önce ve son kez
ama yoksun işte...'' kıvamında bişey,bana atilla ilhanı hatırlatır.
''sevmek insanın yüreği kadardır,küçükse büyüğünü taşıyamazsın''sözüyle gecenin bi yarısı beni kara kara düşünmeye sevkeden,neden biraz daha erken farketmedim,nasıl olur da ona bu kadar gec kaldım dedigim şair..
adı doğru düzgün öğrenilmeli ve yazdığı kitaplar içerisinde hangi serisi okunmalıdır. bugün ulusalcılığa sövenler için ibretlik bir seridir bu seri. anlayana çok şey anlatır.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.